Selam ben Ahmet bu yazımda sizlere bisikletle yaptığım uzun sürüşlerim sonucunda elde ettiğim bazı deneyimlerden bahsedeceğim.

Çoğu bisikletçi gibi benim bisiklet tutkum da haftalık bisiklet turları ile başladı, aslında daha da altına bakarsak bir iddia sonucu sürebilirsin süremezsin diye arkadaşım ile tartışırken kendimi turda bulup sonrasında o ortamın atmosferine kapılarak her hafta turlara katılan bir birey olmuştum. Turlara dağ bisikleti ile katılıp önlerde süren, yol bisikletli büyüklerine özenen bir çocukken bir büyüğümün bana yol bisikleti tavsiye etmesi ile 1 yılın ardından yol bisikletine geçiş yapmıştım ve artık her şey benim için daha farklı olmuştu. Turlardan ayrılıp antrenmanlar yapmaya daha hızlı ve daha güçlü sürmeye odaklanmıştım, bunu gören ailemin desteği ile yarışmalara katılmaya takımlar adına yarışmaya başlamıştım, farklı takımlarda yarıştıktan sonra 2021 yılında spor kariyerimin 4. senesinde yapmak istediğimin ve hoşuma gidenin uzun sürüşler olduğunu fark etmiştim, artık antrenmanlarım ve ekipmanlarım bu disiplin üzerinde yoğunlaşacaktı.

Uzun sürüşler ile normal bisiklet yarışları birbirlerinden çok farklı alanlar, beslenmeden fizyolojiye kadar her detayı ile birbirinden ayrılıyor, ben size geçtiğimiz yıl yaptığım 24 saat bisiklet meydan okumama nasıl hazırlandım ve sürüş benim için nasıl geçti bunlarda bahsedeceğim. Her daim daha uzağa sürmeye çabalarken artık mesafeler çok üst noktalara kadar ulaştı, 2022 yılında 24h yarışında 566 kilometre sürmüştüm ama 2023’te bu yarış ertelendiği için ben de kendi rekorumu güncelleyip yeni bir seviyeye getirememiştim, yaz bitmeden bir sürüş yapmak istiyordum ve bunun için hazırlıklara koyulmuştum.

Yapacağım bu ultra sürüş için en önemli iki detay vardı; bunlar rotam neresi olacaktı ve hava durumu beni nasıl etkileyecekti çünkü sonbahar gelmişti ve hava koşulları değişkendi. İlk olarak rotamı planlamakla başladım, İstanbul’dan çıkıp Çanakkale’ye gidecektim bunun için de bütün rota seçeneklerini inceleyerek güvenlik/yol kalitesi/mola noktaları/yol aydınlatmaları ve rotanın manzarası gibi detayları tasarlayıp planladıktan sonra artık rotam hazırdı, 636 kilometre uzunluğunda 24 saat içerisinde yapılması planlamış en uzun parkur ile karşı karşıyaydım ve buna özel hazırlık yapmam gerekiyordu.

Rotamı çıkardıktan sonra sürüşte mola noktalarım ile hedef sürelerimi belirledim, bunu otobüslerdeki sefer rehberi olarak düşünebilirsiniz, saat kaçta kaçıncı kilometrede olacağım ne kadar mola vereceğim gibi detayları planladım. Rota ve yol rehberimi planladıktan sonra en zahmetli olan bölüme geldim, beslenme ve ekipman hazırlığı.

Bu sürüş ultra uzun ve iki günlük bir macera olduğundan yanıma bol miktarda yiyecek ile ekipman almam gerekiyordu şayet bir günde 12.000 kaloriden fazla enerji harcayacaktım. Yanıma alacağım gıdaları hızlı tüketilebilen ve karbonhidrat değeri yüksek gıdalardan seçerek enerji ihtiyacımı doğru oranda karşılamaya çaba gösterdim, yanıma aldığım bazı gıdalar şu şekilde; sandviç, patates, enerji jeli, elektrolit, enerji barı, çikolata, kuruyemiş. Bu gıdaları sürüş esnasında sık sık tükettiğim için hareket esnasında ulaşabileceğim noktalarda stok halinde taşıdım, hareket esnasında TopRock L -Mira- Perfecda- TopRock M çantalardan rahatça ulaşarak bu atıştırmalıkları tükettim.

Atıştırmalıkların yanında sürüşte kullanacağım yedek parçaları, tamir setlerini ve konaklarken giyeceğim sivil giysileri de 24 saat boyunca yanımda taşımam gerekiyordu, bu ekipmanları ise daha geniş iç hacmine sahip Inova Light model çanta ile taşıyarak ihtiyacım olan bütün eşyaları korunaklı ve sağlam bir şekilde taşırken ihtiyaç anında hızlıca ulaşabiliyordum bu da zamanda tasarruf sağlamam için çok yardımcı oluyordu.

Sürüş gece 00:00’da Kadıköy’de başladım, gece karanlığında sürüşü daha güvenli hale getirmek için sahil şeridinde Kartal- Bostancı arasında git gel yaptım, hava aydınlanmaya doğru İzmit’e doğru devam ederken 170. Kilometre civarında ilk molamı verdim ve lavabo/su gibi temel ihtiyaçlarımı giderip hızlıca yola koyuldum, sabah iş saatinde İzmit’e giriş yaptığım için biraz trafikte kaldım ama olabildiğince güvenli bir şekilde devam ederek Yalova’ya ulaştım burada 300 kilometre civarında 2. molamı verdim 32,4 ortalama hızım vardı ve bu çok iyi bir değerdi, ortalama güç çıktım da güzel değerler gösteriyordu ama artık hava ısınmaya başlamış rüzgar şiddetini arttırıyordu. Yalova-Gemlik arasında hava iyice ısındı ve su kaybım hızla artıyordu, daha sık su tüketiyordum bu da daha çok su molası vermeme sebep oluyordu, Bursa trafiğine girmeyi istemediğim için rotayı Mudanya üzerinde Bandırma olacak şekilde çizmiştim, bu da bana kilometrelerce bozuk yola ve inişli çıkışlı testere parkura mal oldu. Mudanya-Bandırma arası sıcak ve yolun yaptığı vibrasyon ile savaşırken Bandırma’ya giden anayola bağlanınca bu sefer aşırı şiddetli rüzgar bana meydan okuyordu ama ben de yılmadan yüzlerce kilometrenin üzerine bu rüzgarla çarpışarak Çanakkale’ye doğru emin adımlarla ilerledim.

Bandırmadan çıktıktan sonra hava yavaş yavaş kararmaya başladı ve artık günün en zor saatlerine girmiştik, artık yorgunluk kendisini daha fazla hissettiriyordu, karanlık halüsinasyona sebep olurken uyku getirerek mental ve fiziksel olarak bütün zorluğu ile karşımda bana engel olmaya çalışıyordu. Son 2 saat kala artık Çanakkale’ye yaklaşmıştım ve Çanakkale köprüsünün güzel parıltılı görüntüsü beni ayıltıp motive etti. Yoluma devam ederken sağ tarafımda boğazın eşsiz manzarasına Ay’ın ışığı altında parlıyordu bu sırada yolda tek ben vardım ve rüzgar tüm günün sıcağının üzerine tatlı hoş bir şekilde esiyordu, birkaç saat içerisinde bütün bu emek ve acı mutluluğa dönüşecekti o an. Çok güzel bir atmosferde pedala asılarak tam planladığım şekilde 23:50’de Çanakkale sahilde Truva atının önünde Garmin cihazımın finish tuşuna basarak hayatımın en çılgın günlerinden birini geride bıraktım.

Yorum yaz

Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.